Güneydoğu Anadolu Gezisi İzlenimleri - 2

9 Mayıs 2025 Saat: 08:39
Gülden Sökelioğlu
Geçtiğimiz haftalarda yaptığımız Güneydoğu gezisi hakkındaki izlenimlerime bu haftaki yazımda Mardin'den başlıyorum.

Mardin, Midyat ve Nusaybin arasında yer alan "Beyaz Su" denilen mesire yerinde öğle yemeği molası verdik. Otobüsten inenleri, iki kişi Mardin kemençesi ile karşıladı. Akarsuyun kenarında kurulan minderlere oturduk. Ağaçların gölgesinde ve suyun serinliğiyle ferahladık. Suda yüzden ördekleri seyrederek yer sofrasında yediğimiz nefis alabalık ve Mardin Kebabı çok lezzetliydi. Beyaz Su boyunca restoranlar sıralanmıştı. Herkes çok memnun kalmıştı.

       Suriye sınırındaki Nusaybin'e giderken yolun sağ tarafında düzensiz göçmenlerin geçişini engellemek için yapılan uzun duvarları gördük. Ama bu uzun duvar bile geçişe engel olamamış.

       Gezi'nin önemli bir durağı olan Mardin'e gittik. Önce "Dara" Antik kentini gezdik.

       Dara Antik kenti, Mardin'in 30 km. güneydoğusundaki Oğuz Köyü'nde bulunmuştur. Bu antik kent, İmparator Anastasius (491-518) tarafından 505 yılında Doğu Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırlarını Sasanilere (İran) karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kurulmuştur.

       Bazı tarihçilere göre, dünya tarihini değiştiren, Makedonya Kralı Büyük İskender ile Pers(İran) hükümdarı 3.Darius arasında yapılan Gaugamela Muharebesi bu bölgede gerçekleşmiş ve bölgenin adı, Darius'tan ilham alınarak " Dara" konulmuştur. Kaya içine oyulan yapılardan oluşan ve geniş bir alana yayılan kentin çevresi

4 kilometrelik bir surla korunmuştur.

Ören yerinde kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi halen görülmektedir. Kentin altında bulunan dev sarnıçlar, hem su ihtiyacının karşılanmasında hem de savunma amaçlı kullanılmıştır. Rehberimiz Erkan Tali, dev su sarnıcının İstanbul'daki Yerebatan Sarayı'ndan daha büyük olduğunu söyledi. Dara'nın en etkileyici yapılarından biri de mezarlık alanıdır. Alt katlarda bulunan mezarların üzerinde yer alan camlardan askerlerin, lejyonerlerin kemikleri, kafatasları görünmektedir. (1)

       Mardin'de Kasımiye Medresesi'ni ziyaret ettik. Artuklu döneminde yapımına başlanmış, Akkoyunlu Hükümdarı  Kasım Padişah zamanında(1457-1502) tamamlanmıştır.(2) Medresenin avlusundaki  suyun akışı ve havuz, topraktan gelip toprağa dönen insanın hayat akışını simgeler. Suyun "Hayat Çeşmesi'nden çıkışı doğum; döküldüğü ilk küçük havuz bebeklik ve çocukluk; geniş oluktan ağır ağır akması, gençlik; daha büyük ikinci havuz orta yaş; dar oluktan hızlı akması yaşlanma; mezar şeklindeki büyük üçüncü havuz ölüm ve sonraki hayattır.

       Rivayete göre Kasım Bey, burada katledilmiştir. Kız kardeşi, Kasım Bey öldüğünde kanlı gömleğini ağıtlar eşliğinde eyvanın duvarlarına sürmüştür. Duvarlara su döküldüğünde  bu menfur eylemin izi olan kan lekelerinin belirginleşip ortaya çıktığına inanılır.(3)

       Mardin'in çok eski halklarından olan Süryanilerin ibadet yeri olan, "Deyrül Zafaran Manastırı"nı ziyaret ettik. Bu manastır, Mardin'in

4 kilometre doğusunda, Mardin Ovası'na hakim bir noktadadır. 3 kattan oluşan Manastır, 5.Yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18.Yüzyılda kavuşmuştur. İlk tıp fakültesinin burada olduğu söylenmektedir. En büyük özelliklerinden biri de içinde 52 Süryani patriğinin mezarlarının bulunmasıdır. 2021 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edildi.(4)

       15.Yüzyıldan sonra da Manastır'ın etrafında yetişen "Zafaran"(Safran) bitkisinden dolayı Manastır, Dayrul Zafaran( Safran Manastırı) adı ile anılmaya başlandı. Bölgeye ilk matbaayı getiren kişi de bu Manastır'da patriklik yapan ve 1895'de vefat eden 4.Petrus'tur.1874 yılında İngiltere'ye yaptığı bir ziyaret sırasında satın aldığı matbaayı 1876 yılında Manastır'a getirtti. 1969 yılına kadar başta Süryanice olmak üzere Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar basılıyordu. (5)

       Mardin ve Midyat'ın evleri, büyük konakları, dini yapıları( Manastırlar, Kiliseler ,Medreseler, Camiler) , "Mardin Taşı" denilen açık kırmızı renkli taşların dantel gibi işlenmesiyle yapılmıştır. Rehberimiz, doğadaki haliyle yumuşak olan taşın işlendikten sonra hava şartlarıyla sertleştiğini ve beton gibi   sağlam olduğunu söyledi. Çok ilginç bir mimariye sahip olan Mardin- Midyat'ta halkın büyük bir kısmının ilgiyle izlediği diziler çekilmektedir. Gezimiz sırasında bazı arkadaşlar, "Uzak Şehir" dizisinin oyuncularıyla karşılaşıp hatıra fotoğrafı çektirmişler.

       Midyat, " Telkari" denilen bir el sanatıyla ünlü. Telkari, ince tel durumuna getirilen altın ve gümüşü örerek ya da bir şey üzerine kakarak yapılan el işi. Telden kâr etme işidir.

Milas taşı olan Zultanit(Diaspor)ile yapılan telkari örneklerini gösterdi. Usta, bu taşın elmastan daha değerli olduğunu ve sadece Milas'ta çıktığını söyledi. Tura katılan arkadaşların bir kısmı bunu ilk defa duyuyordu. Herkes, gücü oranında kendine ve sevdiklerine telkariden yapılan takılar aldı. Ayrıca bir çok arkadaş, tarihi Midyat çarşısından oranın meşhur şarapları ve kahvesinden hediyelik ürünler aldılar.

       Güneydoğu gezimizin bir diğer durağı olan Diyarbakır'a giderken, rehberimiz, Erkan Tali, Dicle Nehri kıyısında yer alan yemyeşil bahçelerin  "Hevsel Bahçeleri" olduğunu ve çok büyük olan Diyarbakır karpuzlarının burada yetiştiğini söyledi. Diyarbakır'ın simgesi olan Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri, 2015'te "Kültürel Peyzaj Alanı UNESCO Dünya Mirası" içinde yer alır. 180'den fazla kuş türüne, su samuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi hayvanlara barınak olmaktadır. Hevsel Bahçeleri'nde yapılan arkeolojik kazılarda, bölgenin Neolitik(Cilalı Taş) Çağ'dan beri tarım için kullanıldığını göstermektedir. Tarih boyunca buğday, arpa, pamuk, üzüm, karpuz ve kavun yetiştirilmektedir.

Diyarbakır'ın  tarihi simgesi olan Diyarbakır Surları'nı gördük. Surlardaki ana girişler, Dağ Kapı(Harput Kapısı), Urfa Kapı(Rum Kapısı), Mardin Kapı(Tell Kapı) ve Yeni Kapı(Dicle, Irmak- Şat Kapı)dır.Yaklaşık 9 bin yıllık olan surlar, Çin Seddi'nin ardından Dünya'daki en uzun ve geniş savunma duvarıdır. Diyarbakır Surları, 5,5 kilometre uzunluğundadır.

- Dört Ayaklı Minare

Şeyh Mutahhar Camii, Diyarbakır'da, 1500 yılında Akkoyunlu Bey'lerinden Kasım Bey tarafından inşaa edilmiştir. Halk arasında Şeyh Mater Camii olarak bilinir fakat kayıtlarda adı Kasım Bey Camii olarak geçmektedir. Dört ayaklı minaresiyle ün yapmıştır. Yekpare taş sütun üzerinde dört köşeli olarak inşaa edilmiş olan yapı, Anadolu'nun tek dört ayaklı minare örneğidir. Dört ayak, dört islam mezhebini simgeler. Diyarbakır Baro Başkanı, Tahir Elçi, Baro üyesi avukatlarla  birlikte 29 Kasım 2015'te minarenin önünde basın açıklaması yaptıktan sonra açılan bir ateş sonucu silahla vurularak öldürüldü.

- Ulu Camii

Kitabelere göre İnaloğlu Ebu Mansur tarafından alt katı 1117 yılında, üst katı 1124 yılında yaptırılmıştır. Ulu Camii'nin avlusunda bulunan tarihi güneş saati, ünlü bilgin

El Cezeri tarafından yapılmıştır. M.S.639 yılında, Diyarbakır'a egemen olan Müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki en büyük mabedinin (Martema Klisesi) camiye çevrilmesiyle oluşturuldu. 1091 yılında, Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah'ın buyruğuyla büyük bir onarım görerek bugünkü şeklini aldığını öğreniyoruz.

- Cahit Sıtkı Tarancı Evi

Kapalıydı, ziyaret edemedik.

Diyarbakır doğumlu olan Cahit Sıtkı'ya Tarancı'nın doğup büyüdüğü ev restore edileceği için 25.08.2022'den beri kapalı. Bu ev, 1733'de inşaa edilmiştir ve 2 katlıdır.

- Ahmet Arif Edebiyat Müzesi, Kütüphanesi

Diyarbakır'daki müze, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kurulmuş ve 1 Haziran 2011'de açılmıştır.

- Ziya Gökalp Müzesi

Ziya Gökalp'in doğup büyüdüğü evdir. Bina, 1808 yılında inşaa edilmiştir. Bazalt taşından yapılmıştır ve bir avlunun etrafında üç bölümden oluşmaktadır.

- On Gözlü Köprü.

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde, Dicle Nehri üzerinde yer alan tarihi bir köprüdür. Kayıtlarda Silvan Köprüsü olarak da geçer. Köprüdeki kitabeye göre Mervaniler döneminde, 1065 yılında yaptırılmıştır. (6)

       Diyarbakır'dan Adıyaman'a geldik.

- Tarihi Cendere Köprüsü

Kâhta Çayı üzerindeki tarihi Cendere Köprüsü üzerinde yürüdük. Bu köprünün giriş ve çıkışında ikişer sütun var. Çok güzel bir manzarası bulunan tarihi taş köprü hepimizi büyüledi.  Cendere Köprüsü, Roma  İmparatoru Septimius Severus(193-211) tarafından karısı ve oğulları adına yaptırılmıştır. Kâhta ve Sincik'i birbirine bağlar. Romalıların yaptığı 2.en geniş kemerli köprüdür. Her biri 10 ton ağırlığında 92 kayadan meydana gelir. Dünyanın halen kullanılan en eski köprülerinden biridir

- Nemrut Dağı

Nemrut  Dağı, Adıyaman- Kâhta'da yer alan, 2150 metre yükseklikte bir dağdır. 1987'de, Unesco tarafından "Dünya Mirası" İlan edilen Nemrut Dağı, 1988 yılında tesis edilen Nemrut Dağı Milli Parkı ile korunmaya alınmıştır.

Nemrut Dağı, eski çağlarda "Komagene" Uygarlığı'na ev sahipliği yapmıştır. Antiokhos tümülüsü ve buradaki dev heykeller, milli park içinde kalan kültürel değerlerdir. Doğu ve Batı teraslarında Kral Antiokhos ile tanrı- tanrıça heykellerinin yanısıra aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir eşsiz bir aslanlı horoskop( Yıldız Haritası) yer  almaktadır Aslanın üzerinde 16 ışından oluşan 3 adet yıldız vardır. Bunların Jüpiter, Mars ve Merkür gezegenlerini temsil ettiği sanılmaktadır. Tarihte bilinen en eski Horoskop'tur.(7)

 

Mardin'in kendine has çok özel mimari tasarımlı evleri; telkari sanatı, baharatları, şarapları, özel kahveleriyle ünlü tarihi çarşıları; dinlerin ve dillerin, kültürlerin ve harman olduğu tarihi şehirleri; yol boyunca yeşilin her tonunu, fıstık ve meyve bahçelerini, doğal güzellikleri görmek; zengin mutfak kültürünü görmek ve denemek hepimize çok iyi geldi. Bu kadim  topraklardan kendi şehrimiz olan Milas'a mutlu ve huzurlu olarak döndük.

       Dönüş yolculuğunda Kahramanmaraş'ı seyrettik. Depremin yıktığı evlerin molozlarını görmek bizleri hüzünlendirdi. Bazı yıkılan evler yeniden yapılıyordu ve her yer inşaat halindeydi. Binaların bazıları sapasağlam dururken, diğerlerinin yıkılması ve hayatların yarım kalması hüznümüzü arttırdı. 

       Acılardan, felaketlerden ders alınması gerekli.  

       Vatanımızın her yeri cennet; yeter ki korumasını bilelim.

          *

       Güneydoğu gezisinde gördüğüm güzellikleri kendi şehrim olan Milas ile kıyasladım ve şu tesbitleri yaptım:

- Her şehirde ne ünlüyse onun sembolü, şehir merkezinde heykel veya kabartma şeklinde yer alıyordu. Örneğin, Gaziantep'te Antep fıstığı heykeli; Birecik'te Kelaynak Kuşları heykeli; Şanlıurfa'da tünellerde "Tarihin sıfır noktası, Göbeklitepe" yazıları ve kabartmaları; Mardin'de, Dinler ve diller kenti Mardin yazıları ve kabartmaları; Diyarbakır'da kavşakta karpuz heykeli, tarihi eserlerin örnekleri yer alıyordu. Midyat'ta çok estetik işlemeli bir kule yer alıyordu. Halfeti'de siyah gül sembolü vardı.

     Milas şehir merkezindeki kavşakta ise vazo heykeli var. Eskiden Milas- Gümüşkesen Anıtı maketi vardı. Ayrıca tütün, pamuk, zeytin ve Baltalı Kapı sembolü vardı. Milaslılar olarak, kavşaktan vazonun kaldırılmasını ve yerine üzerinde Milas'ın tarihi, kültürel, ekonomik sembollerinin yer aldığı modern bir anıt yapılmasını istiyoruz. Bunu yapacak çok değerli heykeltraşlarımız var.

- Milas'ın 27 tane antik kenti olduğu belirtiliyor. Bir antik kenti olan şehir turizmden payını alırken Milas bu değerlerini niye kullanamıyor?

- Dünyanın 7 harikasından biri olan Bodrum'daki Mozole'nin ilk örneği Hekatomnos Anıt mezarı (Uzunyuva) Milas'ta. Ayrıca Mozole'nin küçük bir örneği olan Gümüşkesen Anıt Mezarı beton duvarla kapatılmış durumda ve 7 yıldan beri ziyaret edilemiyor. Beton duvarın yıkılmasını ve anıtın eski güzelliğine kavuşarak ziyarete açılmasını bekliyoruz.

- Balavca Deresi'nin üstündeki betonun kaldırılmasını ve doğal güzelliğine kavuşmasını bekliyoruz.

- Milas'taki tarihi zenginliklerin tur proğramına alınmasını bekliyoruz.

- Milas'ın tarihi zenginliğini yansıtan bir arkeoloji Müzesi'nin kurulmasını istiyoruz.

- Osmanlı döneminden kalan evlerin kamulaştırılarak gelecek nesillere aktarılmasını istiyoruz. Tarihi evlerimiz yıkılıp yok olmasın; Safranbolu ve Kula evleri gibi yaşatılsın.

- Milas'ın reklamının çok iyi yapılması sağlanmalıdır. "Görkemli Hatıralar proğramı", geçtiğimiz yıllarda Bodrum'da 4-5 defa yapıldığı halde Milas'ta hiç yapılmadı.

- Tarihi, kültürü, doğası, mutfak kültürü, yeraltı kaynakları, tarım ve hayvancılık açısından çok zengin olan Milas'ın turizm açısından hak ettiği yere ulaşması için bütün kurumların, yerel ve mülki yöneticilerin birlikte hareket etmesi gerekmektedir.

- Milas'ın turizm açısından önemini arttıracak olan projeler, Milas Belediyesi ve Muğla Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile hayata geçirilmelidir.

 

      Adını Rüzgarlar Tanrısı Ailos'un soyundan gelen Mylasos'dan(Mylasa) alan ve binlerce yıldan beri adı hiç değişmeyen çok ender şehirlerden biri olan Milas Türkiye'de ve dünyada bir marka şehir olsun. Bunu hep birlikte başarabiliriz.

 

Kaynak:

-(1)-kültürportali gov.tr

-(2)-kültürportali.  gov. tr

-(3)-Z dergisi.istanbul

       Selvanur Şölen

-(4)(5)-kültürportali.gov.tr

-(6)-(7)-wikipedia.org

YORUMLAR Tümü (4)

Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Ayla Sile10.05.2025 10:51

Tarihi günümüze akıcı bir dille aktarmışsın. Ayrıca şehir özelliklerini Milas ile kıyaslıyor temenniler bulunmussun. Kıymetli arkadaşım özenle yazdığın gezi notların çok aydınlatıcı. Teşekkürler ederim.

Metin Cansız10.05.2025 03:59

Sayın Öğretmeninim, Türkiye dünyada, son buzul çağı sonrası insanlığın oluştuğu, geliştiği 4.bölgedir. Değindiğiniz yöreler bunların içindedir. Bilgilendirme için teşekkür ederim. Milas ile ilgili önerilerinize katılıyorum. Başkan Fevzi Topuz bey benim şantiye arkadaşımdır. Ulaştırırsanız elinden geleni yapacağına eminim.

Gülden Sökelioğlu09.05.2025 22:04

Prof. Dr. Uysal Yenipınar Hocamızın değerli yorumundan çok mutlu oldum. 1982-87 yılları arasında 5,5 yıl Hakkari ve Şemdinlide çalıştım. İnsanları çok konuksever ve cana yakın. Hocamızı o bölgede yaptığı çalışmalar için kutluyorum. Doğu ve Güneydoğu illerinin hak ettiği kalkınma hedefine ulaşması dileğiyle. Saygılarımla.

Prof. Dr. Uysal YENİPINAR09.05.2025 13:20

15 YIL ÖNCE Ege Üniversitesi hocası olarak bir bir proje sundum. Araştırma başlığım Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Turizme Kazandırılması idi. Hatay, Gaziantep, Şanlı Urfa ve Mardin ilini kapsıyordu. Herkes bana neden ege neden, başka bir yer değil de tehlikeli bir bölgeyi seçiyorsun dediler. Biz aydınlar doğruları yazmalı ve korkulan bölgelerin gelişmesine katkı sunmalıyız sözüyle proje kabul edildi. Ben üç yaz anılan kentlerde çalıştım. Tek başına korkmadan bizleri yazmaya gelen akademisyen diyerek, Valisi, kaymakamı, Kütüpanecileri,yerel halk bana çok katkı sundular. Ben de önyargılarımı kırdım. Hatay kitabını yazdım. Diğer illeri yazacakken pandemi başladı. Ben konuksever halkını çok seviyordum onlar da beni kanıksamışlardı. Turistler bize neye gelsin, diyorlardı. Geçmişin izleri, farklı yaşam tarzı, konukseverlik, zengin kültürel miras ve sizin samimiyetiniz, konukseverliğiniz için gelireler. Mezopotamya ticari zekaları çok iyi ve pratik çözüm üretebiliyorlar. Oraları özledim.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları