Güneydoğu Anadolu Gezi İzlenimleri

17 Ocak 2024 Saat: 15:09
Güneydoğu Anadolu Gezi İzlenimleri
Güneydoğu illerinden bir gezgin gözüyle gezi notlarını sizlerle paylaşıyorum.

Güneydoğu Anadolu Gezi İzlenimleri

Cavit İnam'ın yeni yazı dizisi

 Yazısı dizisi 1

Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep illerini kapsayan, tur organizasyonu eşliğinde yaptığım, dört günlük gezi sonundaki değerlendirme ve yorumuma aşağıda kentler itibariyle yer veriyorum.

İlk durağımız Diyarbakır, suriçi

Çocukluk, gençlik yıllarımın geçtiği ve çalışma hayatına ilk adım attığım Diyarbakır'ın Suriçi Semtinde geziye başlamak duygusal dünyamda hoşluk yaratmış, yaşanmış anıların canlanmasına yol açıyor.

    

Dokuz bin yıllık bir tarihi geçmişi olan, otuza yakın kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Diyarbakır'ın, Suriçi bölgesini

 Dünya Kültür Mirası listesine giren, dört kapısı, seksen iki burcu ve beş kilometre uzunluğu ile Çin Seddi'den sonra, dünyanın en uzun suru olarak olarak bilinen, Diyarbakır Surlarının mutlak görülmeyi hak ettiğini düşünüyorum.

   Suriçi ilçesinde yer alan tarihi yapıların başında; Anadolu'nun ilk, İslam Aleminin beşinci Harem-i Şerifi olan, kiliseden dönüştürülmüş bulunan, bin doksan ile tarihlenen, El-Cezire'nin yaptığı güneş saati ile tanınan Ulu Cami gelmektedir. Bin beşyüz yılında, Akkoyunlular döneminde inşa edilen, Anadolu'da benzeri olmayan Dört Ayaklı Minare olarak bilinen Şeyh Mutahhar Camii ile, civarında yer alan Ermeni Kilisesi yanında, başta kahvaltı nedeniyle uğradığımız Hasan Paşa Hanı; restore edilen çok sayıda ki, taş işçiliğinin ve ahşap boyama sanatlarının ince zevklerini yansıtan tarihi binalar görerek büyülü bir geziye başlamış bulunuyoruz.

  

Diyarbakır eteklerinde yer alan, Mezepotamya'yı Fırat Nehri ile birlikte sulayan, bin dokuzyüz kilometre uzunluktaki Dicle Nehrinin üzerine, yılında, yapıldığı tahmin edilen, balzat taşı ile inşa edilen, On Gözlü Köprü de gördüğümüz yerler arasında yer almıştır.

   

HASANKEYF:

Batman iline bağlı, iki yakasını Dicle Nehrinin ayırdığı Hasankeyf ilçesi, antik çağın ilk yerleşim alanlarından biri olan, mağaralar, kayalar kenti olarak da bilinen Hasankeyf ilçesi; Ilısu Barajı nedeniyle, ikibin yirmi yılında Dicle Nehrinin suları altında kalma şansızlığını yaşamıştır. Üç kilometre uzaklıktaki yeni yerleşim yerinde yöre halkının yaşamının devamı sağlanmıştır. Artuklu Hamamı, Sultan Süleyman Kasrı Camisi, Er-Rızık Camisi ve minaresi vb gibi tarihi yapıların bir kısmı, su baskınından önce, Dicle Nehrinin kenarında, inşa edilen Kültür Parkına taşınarak koruma altına alınmıştır.

MİDYAT

Mardin'in ilçesi olan Midyat, demografik yapısı ve tarihi geçmişi itibariyle bir Süryani yerleşkesi olarak bilinmektedir. Ancak, günümüzde azınlık konumuna düşmelerine rağmen, kültürel birikimleri ve yaşam tarzları kentin kimliğini oluşturmakta, turizm açısından kente güç katmaktadır. Bu bağlamda, "Telkari" olarak tanımlanan, gümüş el sanatları ile öne çıkmakta, Süryani şarapları ile de tanınmaktadır. Diziler kanalıyla dikkatleri üzerine çeken Midyat tarihi evleri, konakları ve çarşısı ile bu ilgiyi fazlasıyla hak etmektedir. Eski Midyat'ta yer alan; Mor Gabriel Manastırı, Midyat Konuk Evi ve benzeri muhteşem taş işçiliğinin örneklerini içeren tarihi yapıları ile görsel şölen sunmaya devam etmektedir.

MARDİN

Dinler ve Diller Kenti olma özelliği yanında; "Kadim Medeniyetlerin Başkenti, Anadolu'nun Taş Kenti" tanımlamasını da fazlasıyla hak eden Mardin; otantik yapısı ile de turizm açısından cazip kent olma özelliğini üzerinde taşıyor, çekim merkezi olma konumunu ve tarihi kimliğini yıllardan buyana korumaya devam ediyor. Farklı dini inançlar paralelinde, sanatsal açıdan tarihi değeri olan, uluslararası kültür mirası olarak koruma altına alınan tarihi yapıları ile görsel zenginlik sunuyor. Bu bağlamda; uzun bir dönem dünyadaki Süryanilerin merkezi sayılan Deyrülzafaran Manastırı, Kasimiye Medresesi, Mardin Sokakları, Eski PTT Binası ve Ulu Camii gibi taş işçiliğinin daha birçok ustalık eserlerini görme şansını bulmanın mutluluğu ile gezimizi sürdürüyoruz.

Bu bağlamda, önemi itibariyle Mardin Müzesine farklı bir paragraf açmak gerekiyor. Bu sekiz yüz doksan beş yılında, Antakya Patriği tarafından, Süryani Katolik Patrikhanesi olarak, geleneksel Mardin Evleri (U planlı, üç katlı olarak) tarzında inşa edilen bina, Kültür Bakanlığı tarafından satın alınarak, müze haline dönüştürüldüğü ve iki bin yılında hizmete açıldığı bilgisi edinilmiştir. Binanın doğu kısmında ise, Meryem Ana Kilisesi yer almaktadır. Müze, Paleolitik Çağ'dan bugüne, kentin ve bölgenin arkeolojik geçmişini birbirine bağlama işlevini görmektedir. Müze ihtisas Kütüphanesi de, zengin arşivi ile bilimsel araştırmalar için önemli bir işleve sahip bulunmaktadır. Arkeolojik Kazı, İnanç, Ticaret, Yaşam ve Sahte Eserler tematik salonlarında, kırk beş binin üzerindeki koleksiyonların sergilenmesine yer verilmektedir. Mardin gezisinde mutlak ziyaret edilmesi gerekenlerin başında yer almaktadır. Ayrıca, askeri kullanım amacıyla devre dışı olan Mardin Kalesi'nin yakın dönemde turizme kazandırılacak olması da sevinç vermektedir.

Mardin'e otuz kilometre uzaklıktaki, Dara Antik Şehri, M.Ö beşinci yüzyıl ile tarihlendirilmekte, Geç Roma Dönemine ait, Mezepotamya'nın en önemli yerleşim merkezi olarak öne çıkmaktadır. Askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak inşa edilen Dara, dört kilometrelik bir alana yayılmış; kaya mezarları, kilise, çarşı, zindan ve yakın tarihlerde keşfedilen su bendi gibi yapılardan oluşmuştur. İlginç konumu ile görülmesi gereken önemli bir ören yeri olarak öne çıkmaktadır.

Devam edecek

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız