Yanmaz Kefen ve Turizm Düşmanlığı Üzerine

20 Nisan 2025 Saat: 10:57
Kadir Uğur Yılmaz
Kıymetli okurlarımız.

Bu ülkede ne zaman “inanç turizmi” desek, bazı çevrelerde bir huzursuzluk baş gösteriyor.

Şeytan görmüş gibi kaçıyorlar bu tabirden. Fakat ne gariptir ki, aynı insanlar yanmaz kefen satarak –haşa– Allah’a çalım atmaya kalkarken hiçbir rahatsızlık duymuyorlar. Şifa duaları, kısmet açma muskaları, koca bulma ritüelleriyle dini pazarlayanlar, protez öptürerek bağış toplayan tarikatlar hakkında tek bir kelime etmeyen bu "ciasal" İslamcılar, konu tarihi ve kutsal mekanları turizme kazandırmak olunca “iman elden gidiyor” naraları atıyorlar. Bu sessizlikleri de gürültüleri kadar manidar.
Bakınız, dünyanın her yerinde dinler tarih boyunca ibadethaneler, ziyaretgahlar ve kutsal mekanlar inşa etmişlerdir. Bunların birçoğu da inanç turizmi kapsamında değerlendiriliyor.

 Vatikan’a her yıl milyonlarca insan akın ediyor. Kudüs deseniz, Yahudisinden  Hristiyanına, Müslümanından Ateistine dek milyonların rotasında. Kimse de bu ziyaretleri “din değiştirme” olarak görmüyor. Hatta bu ziyaretlerin çoğu, karşılıklı anlayış ve tanıma fırsatını artırıyor. Egemenlik mi kayboluyor? Aksine tanıtım, kültürel diplomasi ve ekonomik fayda ile uluslararası sahnede görünürlüğünüz artıyor.
Osmanlı da, Selçuklu da bu gerçeği çok önceden fark etmişti. Sadece camileri değil, kiliseleri, sinagogları da korudu, restore etti. Ayasofya’nın yüzyıllarca korunması bu devlet aklının göstergesidir. Selçuklu’nun Konya’daki kilise kalıntılarına bile dokunmaması, bir hoşgörü değilse bile, bir medeniyet göstergesidir.
Bu noktada Tarsus Belediye Başkanı Sayın Ali Boltaş’ın büyük bir risk alarak bu işe el atmasını da ayrıca takdir etmek gerekir.

En büyük korkusu, kendisine “misyoner” yaftası vurulması. Bu topraklarda her türlü sahtekârlık göz ardı edilirken, tarihi korumak isteyen bir yerel yöneticinin inançsızlıkla yaftalanması, başlı başına trajik bir tablo değil midir?

Sayın Boltaş, çekine çekine attığı bu adımda suistimal edilme ihtimalini dahi göze almış durumda. İşte biz basın mensuplarına da burada önemli bir görev düşüyor. Bu tür çabaların arkasında durmak, onları siyasi linç kampanyalarına karşı savunmak, bu ülkenin tarihine ve geleceğine sahip çıkmaktır.
Papa gelmiş, Patrik gelmiş, Haham gelmiş… Bunların gelişi ne Allah’ın dinine zarar verir ne bu milletin imanına. Abdestinden şüphesi olmayan namazından korkmaz! Bunların gelişi, değişecekse eğer, sadece o bölgenin turizm potansiyelini değiştirir. Ülkeye döviz kazandırır, esnafa gelir olur, işsize aş olur.
Bugün sahillerimiz, denizimiz, otelimizle turizmi pazarlamaya kalksak muadilimiz çok: İtalya, Yunanistan, Mısır, Tayland, Hindistan, Miami... Ama Bitinya sadece bu topraklarda. Nikomedya’nın, Efes’in, Meryem Ana’nın, Aziz Petrus’un yolu bu vatanda. Hristiyan dünyasının üçte biri için kutsal olan yerler burada. Bu topraklar sadece İslam’ın değil, Hristiyanlığın da doğuş yurdu.
O halde nedir bu inat? Nedir bu at gözlüğüyle tarihe, kültüre, turizme bakmak?
Artık yeter!

Gözümüzü açalım. Siyasi hesapları, sığ ideolojik refleksleri bir kenara bırakalım. Dindarlık dini kullanmak değil, onu korumaktır. Ve bu koruma, sadece namazla, oruçla değil; tarihine, doğasına, kültürüne sahip çıkarak olur.
Bu ülke, sadece camilerle değil; kiliseleriyle, sinagoglarıyla da bizimdir. Hepsi bizim tarihimizin, medeniyetimizin aynasıdır. İnanç turizmi, bu aynanın dünyaya gösterilmesidir.
Saygılarımla.
Kadir Uğur Yılmaz
Siyaset Bilimci – Yazar

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız