Koca Yürekli Küçük Ülke MOLDOVA
Alptekin CEVHERLİ yazdı..
Dünyanın pek çok ülkesini görmüş biri olarak; ‘Moldova için bu kadar büyük fırsatların bu kadar dar bir alanda bir arada toplandığı bir coğrafya görmedim’ diyerek söze başlayarak sizlerle birkaç gün sürecek Moldova turumuza başlıyoruz...
Moldova’nın Ankara Büyükelçisi Sayın Dimitri Croitor ve Ankara Büyükelçiliği Misyon Başkan Yardımcısı/Danışman Sayın Vasile Chitii’nin telefon etmeleri ile başlayan bir süreç neticesi 5 günlük Moldova Gezimizi birkaç gün boyunca sizlerle paylaşacağım. Ancak sözlerime başlamadan önce Sayın Büyükelçisi Sayın Dimitri Croitor ve Sayın Vasile Chitii’ye bu önemli organizasyon nedeniyle bana duydukları güven ve verdikleri destek nedeniyle teşekkür etmek istiyorum...
Evet, gelelim Moldova’ya...
Moldova veya resmî adıyla Moldova Cumhuriyeti, Avrupa’nın doğusunda Romanya ve Ukrayna arasında kalan stratejik önemi olan bir ülkedir. Önemli diyorum, çünkü tarihte o kadar önemli olaylara sahne olmuştur ki, yazı dizimizin ilerleyen bölümlerinde siz de bana hak vereceksiniz eminim.
Moldova, uluslararası insani gelişim endeksi bakımından oldukça üst sıralarda bulunurken, buna tezat bir şekilde kişi başına millî gelir olarak Avrupa’daki alt sıralarda bir ülke. Moldova parası olan 1 Ley şu anda yaklaşık 2,5 TL. (Haziran 2025)
Başkenti Kişinev olan Moldova’nın nüfusu 2,5 milyon kişi civarında. 1991 yılında SSCB'nin (Sosyalist Sovyet Cumhuriyetler Birliği’nin) dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanmış. 33.846 km² yüz ölçümüne sahip olan ülkede resmi dil Romence. Ancak Gagauz Türkleri (Gök Oğuz) ve Ruslar’ın da bulunması nedeniyle bölgesel olarak Türkçe ve Rusça da konuşuluyor. Gagauz Türkçesi, bizim Türkiye Türkçesi’ne çok yakın. Trakya ağzına çok benziyor. Konuştuğunuzda anlamamanız mümkün değil. Elbette bunda Gagauzlar’ın Oğuz boyundan gelmesi ve bölgenin uzun asırlar boyunca Türk hakimiyetinde kalması nedeniyle dillerini muhafaza edebilmiş olmaları çok önemli.
BOĞDAN’DAN MOLDOVA’YA...
Moldova Ortodoks Hristiyan bir ülke. Romanya ile çok derin akrabalık bağları var. Tarihte Türkler tarafından bölge Boğdan olarak adlandırılmış. Uzun yıllar Osmanlı idaresinde kalmış daha sonra Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasında pek çok kez el değiştirmiş. Ruslar bölgeyi işgal ettiklerinde Boğdan adını Beserabya olarak değiştirmişler. Moldova adı ise tarihte kurulan Moldova Prensliği’nden geliyor.
Moldova Prensliği, 16. yüzyıldan 1812 yılına kadar 300 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı kalmış, 1812 yılında Bükreş Antlaşması ile Moldova Prensliği'nin bir kısmı Rus Çarlığı’nın işgaline uğramış. 1918 yılına kadar Rus İmparatorluğu'nun bir vilayeti olarak kalmış. 1856'da Türk – İngiliz ve Fransız müttefik ordularına karşı Kırım Savaşı'nı kaybeden Rusya, Güney Besarabya bölgesini Moldova'ya vermiş ve üç yıl sonra Moldova (Boğdan) ile Eflak birleşerek Romanya Prensliği'ni kurmuşlar. Ancak 93 Harbi sonrası Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle ve Rusya’nın iyice güneye inmesiyle bunu engellemek için Avusturya - Macaristan, İngiltere, Fransa, Almanya ve Osmanlı Devleti’nin girişimleriyle gerçekleşen 1878 yılındaki Berlin Antlaşması ile Romanya’nın bağımsızlığı sağlanırken toprakların bir kısmı Rusya'ya verilmiş ve Moldova da bu şekilde yeniden Rus işgaline uğramış.
Bu tarihten sonra da dönem dönem değişiklikler olsa da SSCB yıkılıp, komünizm çökünceye kadar, Rus baskısı bir şekilde devam etmiş.
Gezi yazımızda ara ara tarihi olaylara atıf yapacak olsak da şimdilik, geçmişi geçmişte bırakıp; gezimize başlayalım...
MOLDOVA HAVALİMANI’NDAN GİRİŞ
Moldova’ya giderken özellikle yanınızda bulundurmanız gereken bir şey yok. Ülkede her aradığınızı bulabiliyorsunuz. Yemek konusunda ‘domuz eti’ ve ‘alkol’ hassasiyetiniz olduğunu söylediğinizde size her türlü kolaylığı sağlıyorlar. Bu yönden Türkler için bir sorun olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Moldova’ya Türk vatandaşları normal şartlarda çipli yeni kimlik kartıyla girilebiliyor. Ancak Ukrayna – Rusya savaşı nedeniyle güvenlik önlemleri biraz artırılmış durumda. Bir de Türkiye üzerinden Irak, Suriye, Afganistan ve Libya vb. doğumluların Türk vatandaşı olarak Batı Avrupa’ya geçmek için Moldova’yı kullanmaya çalışmaları nedeniyle zaman zaman gümrüklerin sıkılaştığını söylediler.
Benim size tavsiyem: Yanınızda mutlaka pasaportunuz yine de bulunsun. Ayrıca Moldova’da konaklayacağınız yerin rezervasyonunu ve Türkiye’ye geri dönüş biletinizi de gerektiğinde pasaport polisine göstermeniz gerekebileceğini dikkate alarak, davranmanızı önemle tavsiye ederim.
Mayıs sonu itibariyle Moldova Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın davetlisi olarak Bir saat on dakikalık bir uçuşla gittik. İklim mevsim itibariyle ülkemizin Marmara bölgesiyle aynıydı. O nedenle bir sıkıntı yaşamadık. Almanya, İngiltere, Çin, Avusturya, Polonya, Romanya, Moldova, Fransa ve elbette Türkiye’den basın mensubu olarak benim katılımımla düzenlenmiş basın turu kapsamında ülkenin tarihi ve turistik yerlerini gezip, fotoğraflayıp sizin için aktarmaya başladık...
Bu arada Türkiye’den beraber geldiğimiz, ekibimize de çok ciddi katkı sağlayan ve yolculuk esnasında tanışmaktan büyük mutluluk duyduğum Türk turizminin duayenlerinden ve FİJET’in (Seyahat Gazetecileri ve Yazarlar Federasyonu) Başkan Yardımcısı Sayın Delal Tahsin Atamdede’yi de burada anmadan geçemeyeceğim.
Rehberimiz Adelina bizim havaalanında karşıladıktan sonra Polonyalı gazetecilerle birlikte Kişinev merkezdeki Manhatan Oteli’ne gittik. Orada diğer rehberlerimiz olan Elena, Alâ ve Anna ile de tanışmış olduk.
Havaalanından çıkar çıkmaz kulağı küpeli, şirin bir köpek bizi karşıladı. Polonyalı arkadaşımızın köpekle oyununu görmeniz gerekirdi... Bu anlamda Moldova, sokakta köpek ve kedi görebileceğiniz ender Avrupa ülkelerinden birisi. Ancak elbette sayıları bizdeki gibi değil, köpeklerin boyutları da bizimkilere göre çok daha küçük ve makul bir düzeyde olduğunu belirtmem gerekir.
Otelimizde akşam yemeği sonrası yanımızda İzmitimiz’in ve Kocaelimiz’in medar-ı iftiharı olan pişmaniyemizden ve kendi kitabımdan protokol üyelerine hediye ettik ve gazeteci arkadaşlara ikram ettik. Ne yalan söyleyeyim, bizim pişmaniyeye herkes bayıldı...
TÜRK GİRİŞİMCİLERE BÜYÜK FIRSAT
Daha sonra basın mensupları dinlenmeye çekilince otelin az ilerisindeki hipermarkete her zaman yaptığım gibi, Türkiye’den hangi ürünler var diye bakmak için gittim...
Moldova iklimi zeytin yetişmesine müsait değilmiş. O nedenle zeytin ve zeytin yağı çoğu Doğu ve Kuzey Avrupa ülkesinde olduğu gibi ithal geliyor. Moldova piyasasını ise Yunanistan ve İspanya ele geçirmiş. Hatta orada dediklerine göre Türkiye’den zeytin Yunanistan’a satılıyor, Yunanistan üzerinden Yunan markası olarak Moldova’ya giriyormuş. Buradan Türk zeytin sektörüne duyurulur...
Markette Türkiye’den sadece 4 marka ürün görebildim, Koska Helvası, İncir, Elmas marka bisküvi ve Colgate’in Türkiye’de üretilen diş macunu.
Bu arada markette et reyonu dikkatimi çekti ki buna değinmeden geçemeyeceğim. Balık çeşidi Prut ve Dinyester nehirleri nedeniyle oldukça zengin. Fakat Türkiye’de kolay kolay marketlerde göremeyeceğiniz bazı et çeşitleri raflarda mevcut. Mesela, bıldırcın, ördek, kaz, tavşan, koyun, keçi ilk dikkatimi çekenler oldu. Bizde standart bir markette bu et çeşitlerini görmeniz mümkün değil. Bu nedenle hayvancılık konusunda Moldova’ya özendiğimi söylemem gerekecek.
Bu anlamda Moldova, hem para değerimizin düşük olması hem de tarihten gelen Türk dostluğu nedeniyle Türk yatırımcılar ve girişimciler için büyük fırsatlar sunuyor. Özellikle Romanya ile sıkı ilişkileri olması ise bu ülke üzerinden Avrupa’nın diğer pazarlarına açılmak için de imkân sunuyor.
KIZIL YILDIZLI ANIT
Moldova’da gece yarısına kadar açık pek çok yer bulunuyor olmakla birlikte dükkânlar genel olarak 21.00 gibi kapanmış oluyor. Hipermarket ziyareti sonrası otelimizin hemen karşısında olan tarihi bir Ortodoks kilisesini sizler için dıştan fotoğrafladım. Daha sonra ise cadde boyunca yürüyerek 2’nci Dünya Savaşı’nda savaşırken ölen askerler için Sovyet işgali döneminde dikilmiş üzerinde hâlâ ‘Kızıl Yıldız’ olan büyük bir anıt gördüm. Daha sonra Moldova içerisinde çok sayıda benzer anıt görmüş olmama rağmen o esnada çok şaşırdığımı söylemeden geçemeyeceğim.
Hatırlarsanız geçen yılki St. Petersburg – Rusya Federasyonu gezimizde Sovyet Rusya döneminden neredeyse hiçbir izin Rusya’da kalmamış olduğundan bahsetmiştim. Moldova’da görünce şaşırmadım değil...
Bu arada gece dolaşırken geç olduğu için kapanmış bir AVM’nin dış cephe reklâmlarında FLO, LCW ve Karaca markalarını da gördüğümü söylemem gerekir.
Gece bir başka dikkatimi çeken şey de şehir içi ulaşımda troleybüslerin kullanılıyor olması. Ancak troleybüsleri geliştirmişler, havai hat olmadığında da güneş enerjili elektrik pilleri sayesinde antenlerini indirip yollarına devam ediyorlar.
TÜRK TOPLARINDAN YAPILAN DEV ÇAN
Ertesi sabah 07.00’de kahvaltımızı edip yola çıktık.
Troleybüs ile kısa bir şehir turu attık. Bu esnada yağmur olduğu için çok güzel fotoğraf alamama rağmen Kişinev’in tarihi Su Kulesi’ni kısaca size anlatayım:
Kişinev Su Kulesi, 19. yüzyılın sonunda Alexander Bernadazzi'nin projesi ile inşa edilmiş mimarî bir anıt. Kişinev'in su sisteminin ana parçasıymış ve yaklaşık olarak 1940’a kadar bu şekilde kullanılmış. Depremde yıkılmış, sonra itfaiye binası ve yangın gözetleme kulesi olmuş ve tamir edilerek müzeye dönüştürülmüş. Şu anda Kişinev Şehir Müzesi'ne ev sahipliği yapıyor.
Bir de SSCB döneminden kalma bir gece evvel gördüğüm Tolstoy’un duvar freskinin olduğu tek katlı bina ve cadde ilgi çekiciydi.
Kişinev’in diğer adı Beyaz Şehir
Sebebi de eski zamanda bina inşasında kullanılan taşların beyaz renkli oluşu. Gerçekten de şehrin eski kısımları beyaz taşlar ve üzerilerindeki işlemelerle oldukça ilgi çekici ve gösterişli. Bu arada aynı zamanda Kişinev’e Yeşil Şehir de deniliyor. Bunun da nedeni gözünüzün alabildiği her yerin ağaçlarla kaplı olması. Gerçekten de şimdiye kadar o kadar başkent gördüm; hiç biri Kişinev kadar yeşillikler içerisinde değildi. Bu anlamda Moldavalıları ne kadar takdir etsek azdır.
Gelelim trafik konusuna. Eğer Moldova'ya uçak ile gelip buradan araç kiralayacaksanız kesinlikle trafik kurallarına riayet edin. Ülkede trafik kurallarına riayet etmeyen şoför neredeyse yok. 5-6 günde o kadar yolculuk yaptık sadece bir araç trafik kuralı ihlali yaptı. Yaya geçitlerinde araçları bırakın yayalar bile duruyor. Kendilerine yeşil ışık yanmadan karşıya geçmiyorlar. Bu anlamda gıpta ile bakılacak bir trafik eğitim sistemleri var...
Gelelim tarihi Zafer Takı’na...
Zafer Takı, 1840 yılında mimar Luka Zauschevic tarafından ve Rus-Türk Savaşı (1828-29) sırasında Rus İmparatorluğu'nun Osmanlı İmparatorluğu'na karşı kazandığı zaferi anmak için Besarabya (Eski adıyla Boğdan) valisi tarafından inşa edilmiş. Zafer takının ikinci katında 2011 yılına kadar yaklaşık 6.400 kg ağırlığında devasa bir çan varmış sonra Moldava bunu kaldırmış. Çanın bir de hikâyesi var...
Rus kuvvetlerinin Türkler’den ele geçirdiği toplar eritilerek dökülmüş. Çanın adı "Klopote-velican." Başlangıçta hemen karşısındaki Doğuş Katedrali’nin çan kulesi için yapılmış. Ancak çanı dökerken çan kulesinin büyüklüğünü Ruslar hesaba katamadıkları için çan kuleye çok büyük gelmiş ve sonunda, özel olarak tasarlanmış olan bu kemere yerleştirmişler...
Zafer Takı kare planlı olup iki katlı. Anıtın yüksekliği 13 m. Süslemeler ve başlıklar seramikten yapılmış.
Kişinev'deki bu Zafer Takı, Doğuş Katedrali, Çan kulesi, Büyük Ulusal Meclis Meydanı ve Kişinev'deki Hükümet Konağı'nı da içeren mimarî topluluğun arasında yer alıyor. Biz gittiğimizde bu devasa meydanda ‘Kişinev Gençlik Festivali’ için hazırlık yapılıyordu. Stantlar kuruluyor, sahne hazırlanıyordu. O gece de Kişinev Gençlik Festivali başladı.
Doğuş Katedrali bugün Moldova Ortodoks Kilisesi'nin ana katedraliymiş. 1830 yılında Abram Melnikov'un tasarımına göre inşa edilmiş. Çan kulesi 2’nci Dünya Savaşı’nda zarar görmüş. Ama 1962 yılında SSCB din karşıtlığı ve komünizm gereği çan kulesini yıkmış ve katedral sergi alanı ve müzeye dönüştürülmüş. Sovyet Rusya yıkılıp Moldova bağımsızlığına yeniden kavuşunca 1997 yılında yeni bir çan kulesi inşa edilmiş. Doğuş Kilisesi ise bağımsızlıktan sonra yeniden ibadete açılmış ve içerisine yeniden Ortodoks Hristiyanlık inancına göre resimler yapılmış.
Biz gittiğimizde dini bir ritüel gerçekleştiği için içerisinden fotoğraf alamadım. Ancak altın işlemeli ve güzel resimler olduğunu söyleyebilirim. Kilisenin çıkışında hemen sol tarafta ise savaşta ölen askerler için dikilmiş kartal motifli küçük bir anıt var.
Gelecek Bölüm:
Zaman Makinesindeki Pridnestrovya
Yazınız ve güzel değerlendirmeniz için teşekkürler. Diğer gezdiğiniz ülkelere ait yazılarınızı beklerim
Yine güzel bir yazı dizisi. Sayende dünyayı bedava turlayacağız.
Muhteşem bir yazi. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum...
Alptekin Bey yine muhteşem bir işe imza atmış... Yazının devamını merakla bekliyoruz...