Gezi

Hz. İsa’nın Kucağındaki Bebek

Moldova Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın organize ettiği Moldova gezimizin bu bölümünde sizi Moldova Köy Müzesi’ne ve Balkanlar’ın yerli Türk halklarından Gagauzlara götüreceğiz...

25 Haziran 2025 Saat: 21:10
Hz. İsa’nın Kucağındaki Bebek
Hz. İsa’nın Kucağındaki Bebek

Hz. İsa’nın Kucağındaki Bebek

Alptekin Cevherli / Moldova

Yazı dizisi :3

Gezimizin devamında Moldova Köy Müzesi’ne doğru yola çıktık....
Köy Müzesi, Moldova’nın en eski ve en yüksek ortaçağ kiliselerinden birisiymiş. Tamamen ahşaptan inşa edilmiş olan kilisenin orijinal yapısı nedeniyle yeni evlenen çiftler ve vaftiz edilmek istenen çocuklar için sıra alınıyormuş.

  Gerçekten de bizim bulunduğumuz yaklaşık yarım saat içerisinde 3 gelin – damat ile bir vaftiz törenine şahit olduk. Kişinev Uluslararası Havaalanı yakınında yer alan köy müzesinde içi çeşitli kilise resimleriyle kaplı kilisede altın suyu çok miktarda kullanılmış. Zamanın yıpratmasına karşı dönem dönem ciddi tamiratlar geçirdiği belli olan kilisenin ahşap çatısı ve Arap mimarisini andıran çan kulesi kiliseye fotoğraf anlamında büyük görsel değer katıyor. Bahçesinde yine 16’ncı yüzyıldan kalma ikinci bir küçük kilise daha vardı. Kilise papazının talimatıyla bu eski ahşap kiliseyi de görme imkânımız oldu.

  

Ancak dediğim gibi sizin de fotoğraflarını göreceğiniz bu orijinal görünümlü tarihi ahşap kilise mimari yapısı nedeniyle daha çok tercih ediliyor. Beyaz gelinlik ve siyah damatlık giyen evlenecek çiftler, Köy Müzesi’nin bahçesinde fotoğraf çektirdikten sonra içeriye girip nikah kıyıyorlar. Ardından kilisenin dışına çıkıp oradaki görevlilerin getirdiği beyaz güvercinleri gök yüzüne salıyor ve araçlarına binip uzaklaşırlarken bir sonraki gelin ve damada yer açmış oluyorlardı. Bu anlamda ciddi bir yoğunluk olduğunu belirtmek isterim. Bu arada bahçede tavuk, tavşan ve tavus kuşu kümesleri de ilgi çekiyor. Ayrıca bahçede sembolik ev, değirmen, kuyu ve çeşitli ev eşyaları da ahşap mekâna ayrı bir görsel değer katıyorlar.

  
 Bir de kilise içerisinde Hz. İsa’nın elinde bir bebek olan tasvir çok dikkatimi çekti. Belki de benim cahilliğim ama ilk defa bir resimde Hz. İsa’nın kucağında bir bebek gördüm. Kilisenin papazına sorduğumuzda resmin içeriği ile ilgili bilgisi olmadığını söyledi. ‘Hz. İsa’nın kucağındaki bebeğin kim olabileceği’ konusunda bilgisi olan bir okurumuz varsa geri dönüş yaparsa sevinirim.
Bu arada 18’inci yüzyıl tipik bir Moldova köyünü yaşatan Asconi Şarap İmalathanesi’ni de ziyaret ettik ve üretim hakkında bilgi verdiler. Burası sazdan çatıları sivrisinek ve akrep girmesin diye mavi renkli pencere pervazları ve kapılarıyla gerçekten de sizi 18’inci yüzyıla götürüyor. Hele elinde gitarla Türkiye dâhil her ülkeden müzik çalan müzisyeniyle sizlere memleketten uzak da olsanız kendi ezgilerinizle kulağınızın pasını siliyor...
Kişinev’e vardığımızda gece yarısını saat çoktan geçmişti. Kısa bir şehir turu attığımda otelimizin hemen önünden geçen 3 gidiş – 3 gelişli yolun altından geçen alt geçidin adının ‘İstanbul’ olması ve içerisinin İstanbul hakkında bilgi ve İstanbul silüeti resimlerinin bulunması ne yalan söyleyeyim çok hoşuma gitti. Bu şekilde başkent Kişinev’de dünyanın önemli kentlerinin tanıtımlarını alt geçitlere işlemişler...


  
Moldava'daki Ermeni Göçmenler 

Moldova’yı gezerken dikkatimi bir şey çekti. Özellikle 19’uncu yüzyılda Osmanlı Devleti topraklarından çok sayıda Ermeni vatandaş Moldova Prensliği’ne iltica etmiş ve yanlarında o devre göre çok çok büyük miktarda nakit para ve altınla Moldova’ya göç etmişler. Hatta ileride değineceğim, bir tanesi hem bölgeyi işgale gelen Rus ordusuna hem de bölgenin mevcut sahibi olan Türk ordusuna aynı anda nakdi yardımda bulunuyormuş. Sonra durum fark edilince tabii ki sonu kötü olmuş...
Hinceşti kentine doğru sabah erkenden yola çıktık.
Burada ailesi ile birlikte 19’uncu yüzyılda Moldova’ya iltica eden Ermeni asıllı Manuc Bey’in Kompleksi’ne gittik. Bazı kaynaklarda Manuç Bey Şatosu olan komplekste Saray, Uşakların Evleri, Kontesin Çadır Köşkü, Av Köşkü, bir Gözetleme Kulesi ve diğer idari binalar (ahır, şaraphane, mahzen vd.) halen duruyor...
1806 - 1812 Rus - Türk Savaşı'nın sona ermesinden sonra, Ermeni kökenli diplomat ve tüccar Manuc Bey Bükreş'ten ayrılmış ve 1815'ten sonra o zamanki Rus İmparatorluğu'nun Beserabya Valiliği'ndeki Kişinev’e taşınmış ve buradan da 300.000 altın ödeyerek Hinceşti kentindeki araziyi satın alıp kompleski inşa ettirmiş.
Kompleksin altı tünellerle dolu ve gözetleme kulesi de dikkat çekici. Tüneller tek kişinin geçeceği şekilde tuğla ile örülmüş.
Bir kısım bilgiye göre attan düşerek, diğer bir kısım bilgiye göre de ihanetin farkedilmesinden dolayı Osmanlı Devleti tarafından zehirlenerek öldürülmüş. Ancak büyük ihtimal, bütün aile birkaç gün içinde öldüğüne ve sadece bir kızın kurtulup onun da Fransa’ya kaçtığı düşünülürse zehirlenme ihtimali çok daha mantıklı geliyor akla.
Malikanenin inşaatını Manuç Bey’in oğlu Murat (İvan) başlatmış, onun tarafından devam etmiş ve nihayet 1858'den 1861'e kadar yeğeni Grigore (Gregory) tarafından tamamlanmış. Kış bahçesi, gözetleme kuleleri ve büyük bir kale parkı ile Fransız tarzı bir kale inşa etmişler. 1881'de ünlü mimar Alexander Bernardazzi av kulübesini tasarlamış ve inşa etmiş. Ünlü Rus yazar Alexander Puşkin'in 1823'te sürgünü sırasında burayı ziyaret ettiği de söyleniyor.
Şu anda müze olarak ziyarete açık...

Ver elini Gagauzya ve Komrat..

Manuç Bey Şatosu’ndan çıktıktan sonra Moldava’nın bir diğer özerk bölgesi olan Gagauzya’ya (Gök Oğuz Diyârına) geçtik. Burada şunu söylemek gerekir ki, Gagauzyave Predistronavya Moldova içindeki iki özerk devlet. Kendi bayrakları ve parlamentoları var. Ancak Predistronavya fiilen Rus kontrolündeyken ve rahatsız edici bir şekilde güvenlik önlemleri varken, Gagauzya oldukça rahat ve modern yüzüyle Moldova – Türkiye dostluğunun sembolü gibi ışıl ışıl parıldıyor. 1990’ların başlarında devrin Başbakanı Süleyman Demirel’in girişimleriyle Moldova ve Gagauzya arasında kalıcı bir dostluk sağlanmış. Bundan herkes kârlı çıkmış görünüyor...
Gagauzlar Oğuz kolundan bir Türk boyu, Karadeniz’in kuzeyinden binlerce yıl önce bölgeye gelmişler. Moldova dışında başta Yunanistan olmak üzere Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya’da da Gagauz Türkleri yaşıyorlar. Hatta Atatürk zamanında bir kısım Gagauz genci Türkiye’ye getirilerek eğitim almış ve ülkelerine dönerek çok başarılı hizmetlerde bulunmuşlar. Gagauzlar, Türkçe’nin Trakya ağzı ile konuşuyorlar. Konuşmalarını ve yazılarını anlamamanız mümkün değil. Ortodoks inancına sahipler.
Gagauzya 3 vilayetten oluşuyor. Başkent Komratdiğerleri Çadır Lunga ve Valkaneş (Vulkaneşti).
Komrat adı Altınordu Devleti zamanından kalma şehre verilen bir isim. Rehberimiz Komrat adının Tatar Türkçesi’nde ‘kara at’ anlamına geldiğini söyledi. Kara at aslında ‘Komur At’ yani ‘Kömür At’ kelimesinden türemiş. Hani kömür gözlü dediğimiz gibi... Kömür kelimesi ince sesli harfler eski Türkçe’de yaygın kullanılmadığı için Komur At’ların diyarı zamanla ‘Komurat’a ve Komrat’a dönüşmüş.
Bu arada bölgede hâlâ siyah (kara) atlar yetiştiriliyor. Ne yazık ki vakit ‘kalamadığı’ için Kara Atları görmeye gidemedik. Zamanınız varsa Kömür Atlara da binebiliyormuşsunuz. Gideceklere duyurulur, biz binemedik, bari siz binip bana fotoğrafınızı atın lütfen...
Komrat’a girdiğimizde bizi yöresel müzikler eşliğinde bir şarap imalâthanesine götürdüler.
Ruslar zamanında şarap üretmek için inşa edilmiş. Halen faal...
İçerisinde eski dönemden kalma, önünde fotoğraf çekmek için bir Moskovich otomobil ile markasını okuyamadığım işçi servisi nostaljik otobüs var.
Şaraphanenin büyük ve güzel bir bahçesi, şirin bir üzüm bağı ve çok büyük bir düğün salonu var. Dediklerine göre Komrat’ın bütün düğünleri burada yapılıyormuş. Burada öğlen yemeğimizi yedik, geleneksel Gagauz Türk’ü kıyafetlerini giyip fotoğraflar çektirdik.
Daha sonra, Gaidar (Haydar) Tarihi Yel Değirmenini görmeye gittik. Temeli taştan, kaidesi ve kanatları ise ahşaptan yapılmış. Rüzgâra göre kaide de dönüyormuş. Değirmenin içinde değirmen taşlarını harekete geçiren mekanizmalar varmış ve halen çalışıyormuş. Ancak yol ile değirmen arasında köprü olmadığı için yanına kadar gidemedik.
Bir de yaklaşık 4500 nüfuslu Beş Elma Köyü’nün doğu kesiminde yer alan tarihi yel değirmeni daha varmış. Onun da temeli taştan, kaidesi ve kanatları ise ahşaptan yapılmış ve halen o da çalışıyormuş.
Bir de Gagauz Kültür Eğitim Merkezi’ni ziyaret ettik. İçerisi aynen Anadolu’da veya Trakya’da bir kültür merkezi gibi...
Gagauz Kültür Merkezi’nin içerisinde el dokumaları, çeyizler, yüklükler, Türk Kilimleri, peşkirler, keçe kıyafetler vd. geleneksel el sanatları göz kamaştırıyor. Ayrıca Gagauz kadınların el emeği göz nuru kilimler, iğne oyaları, danteller ve boncuk işlemeleri de kadınlara gelir elde etmek amacıyla satılıyor. Kültür merkezindeki öğretmen hanım ve eşi çok sıcakkanlıydılar. Hele o tatlı torunları yok mu, çok hoş bir Gagauz ailesiydiler.
Kültür Merkezi içerisinde bir de müze kısmı bulunuyor. Burada Türkiye’den Gagauz kardeşlerine gönderilen hediyeleri de görmek mümkün. Özel bir cam mekân içerisinde sergilenen bu hediyelerin en üstünde ise bir Atatürk resmi ve Türk bayrağı ise en dikkat çekici olanlarıydı...
Gagauzya tarımla geçinen bir bölge, yer yüzü şekilleri Moldova’nın diğer bölgelerine göre biraz daha yayla havası veriyor. Hayvancılık oldukça gelişmiş. Demirel ve Özal zamanında açılmış olan Bursalı Nergis Holding’in 2000 işçi kapasiteli 4 fabrikası başta olmak üzere bazı fabrikalar kapanmış. Buna çok üzüldüm... Moldova genelinde olduğu gibi burada da işsizlik kendisini hissettiriyor ve bu nedenle bölge dışarıya göç veriyor.

Valeni köyünde sıcak karşılama

Gagauzya’dan Cahul’a geçerek Prut Nehri yanındaki Valeni Köyü’ne gittik.
Prut Nehri denince tarihe meraklı olanların hemen hatırlayacağı çok önemli bir kırılma noktasıdır.
Türk – Rus tarihinde Prut Bataklıkları ve Baltacı Mehmet Paşa ile Rus Çariçesi 2’nci Katherina arasında geçen olaylarla ilgili epey su kaldıran hikâyelere sahne olmuş önemli bir mekândır...
Olayın geçtiği mekân her ne kadar biraz daha kuzeydeyse de hazır Prut Nehri kıyılarına gelmişiz olayı kısaca özetleyip biz Moldova turumuza devam edelim...

  
1710 yılında Ruslar’dan kaçıp Türklerin elindeki Bender Kalesi’ne sığınan İsveç İmparatoru Demişbaş Şarl’ın kışkırtmasıyla 1710 yılında Sultan 3’üncü Ahmet Rusya’ya savaş ilan eder...
Sadrazamlığa getirilen Baltacı Mehmet Paşa, 120.000 kişilik bir orduyla Tuna'yı geçerek Eflak'a (Romanya’ya) girer.
Osmanlı donanması da Karadeniz'e açılarak ağır toplarının muharebe bölgesine nakli görevini üstlenir. Ardından ise Azak kalesini geri almak amacıyla Kırım ve Azak Denizi'ne yönelir. İsveç Krallığı, Romanya Prensliği ve Kırım Hanlığı’nın orduları da Ruslara karşı harekete geçmiştir.
Osmanlı kuvvetleri, Rus birliklerini Prut Nehri kıyısında Stanileşti kasabası yakınında çember içine alır. Bataklığın içinde sıkışan Rus ordusu sıtma ve Türk Topçusu’nun atışları altında her gün büyük kayıplar vermektedir. O an için kurtuluş imkânı bulunmayan Rus Çarı Petro, St. Petersburg’a bir mektup yazarak durumun zorluğunu ve ümitsizliğini anlattır. Çariçe Katerina araya girerek Osmanlı Devleti'ne barış teklifinde bulunur. Hem Kırım Hanı, hem de İsveç Kralı, hem de Eflâk Prensi (Romanya) saldırıya geçilip Rus ordusunun tamamen yok edilmesini savunmaktadırlar. Ancak Baltacı Mehmed Paşa, Deli Petro'nun (Büyük Petro’nun) ordusunun etrafını sarmışken, yeniçerilere güvenemediğini söyleyerek Çariçe’nin barış teklifini kabul eder. 22 Temmuz 1711'de taraflar arasında bir antlaşma yapılır. Ancak Osmanlı tarafı Rusların barış şartlarını uygulamasını da takip etmez, Deli Petro ve Rus ordusu yok olmaktan kurtulur. Rivayet odur ki, Baltacı Mehmed Paşa Çariçe’ye âşık olmuş ve bir gece karşılığında Rusları bağışlamıştır.
Bazı tarihçiler ise ikisinin hiçbir zaman aynı çadırda buluşmadığını söylerler. Ancak şu bir gerçektir ki, kısa sayılacak bir süre sonra Rus orduları Kırım’ı işgal etmiştir...

  
Tarihçiler bu konuyu tartışadursun, biz Valerin köyüne geri dönelim...
Köye oldukça tarihi bir dokuya sahip. Avrupa Birliği fonlarıyla çok ciddi bir yatırım almış. İlk önce tarihi bir fırına gittik. Burada İsrail’den gelen bir basın grubuyla birlikte Geleneksel bir Moldova Düğünü canlandırması ve ekmeğin Moldovalıların doğumdan ölüme ve düğüne kadar yaşamlarındaki önemini anlatan, geleneksel kıyafetlerle çok güzel bir tiyatral gösteri sundular bize.
Daha sonra da arkeoloji ve etnografya müzesini ziyaret ettik. Burada da canlı müze şeklinde içeride kilim dokuma, kumaş dokuma, yün eğirme gibi gibi faaliyetler yüzlerce yıl önceki tekniklerle canlı olarak yaşatılıyordu. Ayrıca burada da çok sayıda mamut kemiği de gördüğümü söylemem lazım. Ki 6 gün boyunca hemen hemen her gün mamut kemiği görmemiz normal mi bilmiyorum. Sanırım buzul çağı öncesi Moldova, mamutlar için çok önemli bir yaşam alanıymış... Bu konuda paleontologlar ciddi bir çalışma yapmalı.
Daha sonra da Prut Nehri yanında ekolojik değerlerin ön plana alındığı bir komplekse gittik.
Girişte bizi geleneksel giysiler içerisinde aynen Orta Asya’daki gibi tuz - ekmek ikramıyla karşıladılar...
Aklıma Rahmetli Barış Manço’nun,
“Tuz ekmek hakkı bilene,
Sofra kurmasan da olur
Ilık bir tas çorba yeter
Rızkım buymuş der içerim…” şeklindeki ‘Dört Kapı’ adlı şarkısı geldi...
İçeride mükemmel bir tatil köyü ve restoranı vardı. Ayrıca burada Moldova geleneksel halk oyunları ve müziğinden muhteşem örnekler sundular...
Kesinlikle kalınabilecek eğlenceli bir mekân olduğunu söyleyebilirim...
2023 yılında BM tarafından düzenlenen kırsal turizmin en prestijli ödülü olan ‘En İyi Turizm Köyü Ödülü’nü kazanmış, dahasını söylemeye gerek var mı?

  

Gelecek Bölüm: Dünyanın En Uzun Mahzeni

YORUMLAR

 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere 2 yorum yapılmıştır
Cemal Öztürk 26.06.2025 20:28
Tarih, coğrafya, edebiyat. Sanat tarihi derslerini okuyacagina insan Alptekin Beyin yazilarini okusa yeter. Tebrikler
AYSEL KİLECİ 26.06.2025 16:41
Moldovyayı, halkını, kültrünü tanıtan güzel bir gezi yazısı olmuş, oldum olası o topraklara gitmek ve geleneklerini göreneklerini tanımak benim ilgimi çekmiştir, kimbilir belki bu yaz rotam Moldovya olur.
 

Turizm Haberci, Turizm haberleri, Turizm Bölgeleri hakkında bilgiler Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız