Tarihin nabzı öyle yerlerde atar ki, kimi zaman bir taşın altında yüzyılların fısıltısını, kimi zaman bir mozaiğin deseninde imparatorlukların ayak seslerini duyarsınız.
Mozaiklerin Gölgesinde Bir Medeniyetler Kapısı: Antep
Kadir Uğur Yılmaz
Antep işte böyle bir şehir... Büyük İskender’in ayak bastığı, Roma'nın görkemiyle süslenen, Selçuklu’nun nefesiyle can bulan, Osmanlı’nın izzet ve azametiyle büyüyen bir yürek coğrafyasıdır Antep.
Bugün Gaziantep Mozaik Müzesi diye bilinen o eşsiz yapı, aslında geçmişin bizimle kurduğu sessiz ama sarsıcı bir diyaloğun adıdır. Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan mozaikler, yalnızca taşların değil; bir milletin, bir medeniyetin, hatta bütün insanlığın ortak hafızasıdır. O mozaiklerde yalnızca figürler değil, tanrılar, insanlar, savaşlar, aşk ve ihanetten doğan hikâyeler, zamanın tozunu silkeleyip gözlerimizin önüne serilir.
Peki biz bu tarihin hakkını verebiliyor muyuz?
Saklı Cennet Zeugma
MÖ 300’lerde Büyük İskender’in generallerinden Seleukos Nikator’un kurduğu ve Kommagene Krallığı'ndan Roma’ya geçen bu topraklar, Fırat’ın kıyısında bir ticaret, sanat ve düşünce merkezine dönüşmüş. Mozaiklerin üzerindeki detaylar, Roma'nın günlük yaşamına dair öyle incelikli bilgiler sunar ki, bugün yazılı metinlerde bulamayacağınız sahneleri orada taşların diliyle konuşan figürlerde görürsünüz. “Çingene Kızı” diye adlandırılan mozaik, sadece bir portre değildir; aynı zamanda zamana direnen bir Türk milletinin, tarihine nasıl sahip çıkması gerektiğini hatırlatan canlı bir bakıştır.
Ama mesele sadece mozaikler değil.
Antep’in Direniş Ruhu ve Kültürel Mirası
Bir yanda antik dönem mozaikleriyle göz kamaştıran bir tarih, öte yanda Fransız işgaline karşı koyan, halkıyla destan yazan bir şehir var. Gaziantep’in ruhu, yalnızca taşlarda değil, direnişin, ahlâkın ve vatan sevgisinin iliklere işlediği sokaklarında saklıdır. Bir şehir düşünün ki hem Roma'nın mozaiğini saklasın, hem de Maraş’ta başlayan kıvılcımı tüm Anadolu’ya yayacak bir kurtuluş ateşine dönüşsün.
Kültürü Yaşatmak: Gözle Değil Gönülle Bakmak
Bugün Zeugma Mozaik Müzesi dünyanın en büyük mozaik müzelerinden biri. Ama unutmayalım: müze, sadece vitrin değildir. Bize düşen görev; o taşları sadece seyretmek değil, onlardan ders almaktır. Bu millet, geçmişiyle bağını kopardığı anda köksüzleşir. Ve köksüz olan her yapı bir gün rüzgârla savrulur. İşte bu yüzden Antep’in tarihi, sadece Antep’e değil; bütün Türkiye’ye aittir.
O mozaiklerin dili olsa da konuşsa, derdi ki:
“Beni yapan eller Roma'dan, bana bakan gözler Türk milletinden. Benim asıl sahibim, beni koruyandır, beni anlayandır.”
Bugün Zeugma Mozaik Müzesi’ne bakan her göz, aslında kendi tarihine, kendi ruh köklerine bakıyor. Antep yalnızca baklava, kebap, ticaret değil; bu milletin medeniyet taşıdır. O taşı yerinden oynatmaya kalkan her zihniyet, önce kendini düşürür. Bu yüzden Antep’e sahip çıkmak, Anadolu’nun her taşına, her izine, her hatırasına sahip çıkmaktır.
Mozaiklerin altında medeniyet, direnişin ardında bir millet var.
Ve biz... Tarihin bekçileri miyiz, yoksa sadece turist miyiz?