
Antalya’da düzenlenen Uluslararası Turizm Fuarı’nda bu yıl en çok dikkat çeken başlıklardan biri “etik”ti.
Evet, kulağa biraz klasik geliyor olabilir; ama işin özüne indiğinizde, turizmin kalbi tam da burada atıyor. Çünkü etik yoksa güven de yok, güven yoksa sürdürülebilirlik bir masaldan ibaret.
Bu yıl ATF25’te düzenlenen “Turizmde Etik, Güvenli Gelecek” paneli, aslında sadece turizm sektörüne değil, bütün bir topluma ayna tuttu. Panelde konuşulanlar, bugünün değil yarının da sorularını gündeme taşıdı. Özellikle bir cümle vardı ki, bu tartışmanın merkezine çiviyi çaktı:
“Yapay zekâ, insan kadar etik.”
Bu cümle, IDA Consulting Kurucusu Uğursal Uğur’a ait. Dikkat edin; “etik” kavramını insandan bağımsız düşünmüyor. Çünkü yapay zekâ, insandan öğreniyor. İnsan ne kadar dürüstse, ne kadar adilse, ne kadar vicdanlıysa… yapay zekâ da o kadar “doğru” davranıyor.
Yani sorun teknolojide değil, bizi yöneten insan aklında.
Bir algoritma, insanın eline verildiğinde ya hakikati güçlendirir ya da yalanı yayar.
“Turizm bir ülkenin vitrini değil, kalbidir”
Panelin bir diğer çarpıcı konuşmasını Cüneyt Kuru yaptı. “Turizm, bir ülkenin vitrini değil, toplumun kalbidir” dedi.
Bu söz aslında bir öz eleştiridir. Çünkü yıllardır turizmi sadece döviz kazandıran bir sektör olarak görüyoruz.
Oysa turizm, ülkenin kültürünü, ahlakını, doğaya bakışını, insan ilişkilerini dış dünyaya açan bir aynadır.
Bir ülkenin turisti kandırma biçimi, aslında kendi vatandaşını da kandırma biçimidir.
Bir otel broşüründe yazılan yalan, bir ülkenin ticari ahlakını temsil eder.
Bir işletmenin çevreyi hiçe sayması, sadece doğayı değil; geleceği, çocuklarımızın yaşam hakkını da yok eder.
Cüneyt Kuru’nun Kemer ve Belek örnekleri boşuna değildi. Planlama olmadan yapılan her yatırım, aslında doğaya atılan bir kazmadır.
Bugün Belek su bulamıyorsa, bu sadece iklim kriziyle açıklanamaz; etik kriziyle de ilgilidir.
Dijital çağda “talep numarası” kadar önemli bir kelime
Uğursal Uğur’un verdiği örnek, teknolojideki dilin bile etik olabileceğini gösteriyor.
2002’de internet üzerinden yapılan bir sistemde “rezervasyon numarası” ifadesinin yerine “talep numarası” kullanılmaya başlanmış.
Çünkü o aşama henüz kesinleşmiş bir rezervasyon değildi.
Basit bir kelime değişikliği gibi görünse de, bu yaklaşım aslında dürüstlüğün dijital versiyonudur.
Bugün ise sosyal medya, dijital reklamlar, yapay zekâ destekli pazarlama teknikleriyle insanlar manipüle ediliyor.
Bir otelin 3 yıldızını 5 yıldız gibi gösteren sistemler, bir ülkenin turizminden önce karakterini yıpratıyor.
Etik sadece yasa değildir, insanın aynasıdır
Etik dediğimiz şey, ne yalnızca felsefi bir kavram ne de sadece bir meslek kuralıdır.
Etik, karşımızdakine duyduğumuz saygının ölçüsüdür.
Bunu en yalın haliyle Ufuk Özkaratay dile getirdi:
“Etik, karşımızdakine ve yaptığımız işe duyulan saygıdır.”
Turist de, müşteri de, çalışan da bir insandır.
Yalan vaatlerle kandırılan bir turist, aslında aldatılan bir misafirdir.
Türk kültürünün özünde “misafir kutsaldır.”
Bu kadar basit bir değer, bugün turizmdeki etik tartışmasının temelidir.
STK’larda etik, siyasette liyakat kadar önemlidir
Panelin sonunda sivil toplum örgütlerindeki etik meselesine değinildi.
Bu konu da en az sektörün kendisi kadar hayati.
Bir STK, gücünü gönüllülükten ve güvenden alır.
Eğer gönüllü insan, oraya unvan veya çıkar için giriyorsa; orası artık cemiyet değil, çıkar grubudur.
Akın Okyay’ın dediği gibi: “Bir STK’nın en büyük sermayesi güvendir.”
Bu söz aslında sadece sivil toplum için değil, devlet için de geçerli.
Güvenin olmadığı yerde, en iyi yasa bile işe yaramaz.
Sonuç yerine
Antalya’daki bu panelde ortaya konulan tablo, Türkiye turizminin vicdan aynasıydı.
Etik olmadan sürdürülebilirlik, şeffaflık olmadan güven, liyakat olmadan gönüllülük olmaz.
Ve en önemlisi: insan etik değilse, yapay zekâ da olamaz.
Bugün turizmi yönetenler, sadece rakamları değil, insan onurunu da yönetiyor.
Yapay zekâya değil, insana komut verelim:
“Doğru ol, adil ol, dürüst ol.”
Çünkü turizm bir sektör değil; bir karakter meselesidir.
Ve unutmayalım — etik, geleceğin para birimidir.