Değerli okurlarım,
Zaman zaman kalemin yönü, gündemin yorgunluğunu bir kenara bırakır; insan ruhunu besleyen, gönle dokunan hikâyelere yönelir. Bugün sizlere, kelimelerin ve renklerin ustası olan iki nadide insandan, bir çift gönül eri sanatçısından bahsetmek istiyorum: Atilla Ağırbaş ve Ece Özbaş.
Onlar sıradan insanlar değil. Öyle her gün sokakta rastlayabileceğiniz, bir kafede karşılaşıp ayaküstü sohbet edebileceğiniz insanlar da değiller. Onlar; eserleriyle yaşayan, düşünceleriyle var olan, yüreklerini fırçaya, kelimeye ve kâğıda döken bir çift. Ressam, yazar, şair ve mimar… Meslek tanımıyla sınırlandırmak mümkün değil; çünkü onlar bir ruhun iz düşümü gibiler. Her ikisi de çok yönlü, çok boyutlu, çok derinlikli insanlar.
Geçtiğimiz günlerde Derince Yelken Kulübü’nün sertifika töreninde karşılaştım bu özel insanlarla. Sahilde kurulmuş mütevazı bir stantları vardı. Ama o stant, adeta bir medeniyet arşiviydi. Küçük yelkenliler ve kanolara yağlı boya tablolar yapmışlar, yalnızca fırçayla değil; hayalleriyle, kalpleriyle dokunmuşlardı her bir tuvale. Yanlarına yaklaştıkça bir şey fark ettim: Bu çift sadece resim çizmiyor, aynı zamanda hayatı renklendiriyor. Gözlerindeki ışık, kelimelerindeki umut, anlatılarındaki kadim enerji adeta çevrelerine bir halka gibi yayılıyordu.
Ama esas hikâye orada başlıyor. Onların asıl kıymeti, Nikomedya üzerine inşa ettikleri o derin, tarihi, özgün anlatılarda saklı. Evet, Nikomedya. Kimi için sadece tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir antik şehir adı… Ama Atilla Ağırbaş ve Ece Özbaş için Nikomedya; bir medeniyetin sesi, bir uygarlığın hayali ve bir kimliğin yansıması.
“Gizli Kabile” adını verdikleri ortak romanları tam anlamıyla sıra dışı. Ne klasik bir kurgu ne de basit bir macera. Kitap, kadim öğretilerin, unutturulmaya çalışılan bilgelerin izinden giderek yazılmış. Okudukça insanın zihninde yankılanan, kalbinde iz bırakan bir anlatım… Bilinmeyene, bastırılana, üstü örtülene dair öyle hakikatler var ki satır aralarında; her biri ayrı bir bilinç kapısı aralıyor.
Çocuklar için kaleme aldıkları “Piti ile Nikomedya” ise bambaşka bir dünya. Edebiyatımıza masal diliyle aktarılmış bir tarihsel bilinç… Masalın kahramanı Piti, Kral Nikomedes’in izinde Nikomedya’nın kuruluşunu çocuklara anlatıyor. Ama bunu yaparken, yalnızca bir şehir masalı değil, aynı zamanda bir kimlik inşası sunuyor küçük okurlarına. Şahsına münhasır bir üslup, hayal gücünü zorlayan bir kurgu ve bilgelik yüklü mesajlar… Hangi çağda böyle masallar kaldı diyebilirsiniz, ama işte bu çift bunu başarmış.
Ben bu iki güzel insanı gördüğümde içimden şöyle geçti: “Bunlar Nikomedya'nın azizi Numan Gülşah'ın izinden yürüyen hakiki şövalyeler…” Evet, onların kalemleri kılıç kadar keskin, fırçaları sancak kadar asil. Onlar, kadim Anadolu’nun köklerinden doğan bir ruhun çağımıza yansıyan temsilcileri. Onları sadece sanatçı olarak görmek eksik olur; onlar, birer medeniyet bekçisi, kültürel hafıza taşıyıcısı ve bizlere düşen kıymetli birer emanettir.
Ne mutlu ki böylesi insanlar hâlâ aramızda yaşıyor ve üretiyor. Ne mutlu ki Nikomedya gibi unutulan bir mirasa sahip çıkıyorlar. Bugün onlara sahip çıkmak, aslında kendimize ve çocuklarımıza sahip çıkmaktır.
Saygı ve hürmetle…
Kadir Uğur Yılmaz
Yazar, Siyaset Bilimci –